Perşembe, Mart 29, 2007

Özgürlükten bahsedelim!

“This is my right. Right given by god.” *

Bu dizeler, yaşayan tek Beatles üyesi Sir Paul McCartney’nin 2002’de piyasaya sürdüğü “Freedom” adlı şarkıdan. “Talking about freedom” (özgürlükten bahsetmek) diye devam ediyor. En başından kabul edilmiş yargılarının verdiği rahatlıkla ortalama bir Amerikalı için -mesela Mr. Bush’un otobüs şoförü halini düşünebiliriz bu örnek için- bu şarkı pek ala bir dünya görüşü olabilir. Öznemiz olan ortalama Amerikalı, Annesinin bir m–16 olduğunu söyleyen Amerikan Deniz Piyadesinin karşısına, savaş karşıtı Amerikan annesini, sözgelimi Cindy Shenan’ı koyunca, Iraklı anneleri hiç doğmamış ve öldürülmemiş sayabilir. Özgürlük Heykelinin elindeki teraziyi dengede görüp “yaşasın demokrasi” diye bağırabilir. “Be a good American!”** düsturuna uygun “iyi” bir Amerikalı olabilmek bu nedenle çok kolay. Bahsi geçen öznemizin eşi ise Susan Sarandon ve Sean Penn Beyaz Saray’ın önünde Irak’taki savaşa karşı açlık grevi yapadursun, Oprah Winfrey’nin sabah şovunda kim bilir hangi ünlünün hangi derdine üzülecektir.

“ I will fight for the right to live in freedom”***

Şarkıyı hatırlayıp dilinize doladıysanız korkmayın, bu şarkı 6 yıldır ABD’nin zihninde fon müziği olarak çalıyor ve uzun süre de sıkmayacağa benziyor. Şer güçlerine karşı ortak savaş ilan eden Amerikan-İngiliz koalisyonunun çektiği “özgürlük” filminin şarkısı, Sir unvanıyla bir İngiliz’den geliyor. Sakatlanmış oryantalist bakışın üstü örtülü dışavurumu… Bu sözleri şiar edinenlerin sıradan ABD’liler olması bizim için sorun olmazdı fakat görünen o ki Amerikan rejiminin yürütücüleri bir yana çok daha karmaşık ve kavramsal kurguya sahip yazıların sahiplerinin de kafasında aynı şarkı var. Bir çeşit kutsama halini aldı. Akademik olma iddiası olsun olmasın sosyal olgulardan bahis açan pek çok yazı, küreselleşmeden, son model dünya düzeninin miladı olan 11 Eylül’den bahsetmeden başlamıyor. “Küreselleşen dünyada...” ya da “11 Eylül’den sonra...” diye başlayan konuşmaların, makalelerin haddi hesabı yok! Kutsanan 11 Eylül Bush’un adıyla da anılan “önleyici saldırı doktrini”ni temize çıkarma çabasından başka bir şeymiş gibi… ABD’nin vukuatlarının listesi günbegün uzarken, Fukuyama ABD düzeninin artık tarihin sonunu getirdiğini ve ülkesinin zaferini muştularken “ABD imparatorluğunun” sonunun geldiğini söyleyenler de mevcut elbette. Tarihçiler ve analistlerin “tam bir geçiş dönemi” olarak tanımladığı günümüz, hangisine geçiyor şu an kestirmek zor. “1, 2, 3, daha fazla Vietnam” sloganından sonra Afganistan, Lübnan, Irak... Bu geçiş döneminde ortaya çıkan ise rüyanın yerini alan “amerikan kâbusu”!

Üstelik Amerikan rüyasını yeniden kurgulayabilmek için yeni yollar arayışına henüz başlanmadı bile. Öyle ki 2006 yılında 39,5 milyar dolar kar elde eden Exxon Mobile firması ABD’nin Kyoto Protokolünü imzalamasını engellemekle yetinmeyip, bilim adamlarına küresel ısınmanın etkilerini yalanlayan her makale için para bile ödedi. Bozulan ya da ezelden beri bozuk olan Amerikan imajının etki sahasına iyiden iyiye giren Akademik hayat, ABD’de de ülkemizde örneği çok defa görüldüğü gibi bağımsız, bilimsel, özgür olmaktan çok uzak. Atatürk’e hakaret etmekle suçlanan ve hakkında 3 yıl hapis istenen Atilla Yayla’yı, bir milletvekili tarafından “ermeni olmakla suçlanan” Yücel Aşkın’ı düşünelim. Akademisyenlerin özgür olmadığı, yönlendirildiği, cezalandırıldığı, susturulduğu, “sen istersen git bir yüzünü yıka gel” diye uyarıldığı bir akademik ortamda özgürlükten bahsetmek Paul McCartney’e düşüyor elbette! İşte bu gailede karşımıza o kutsama çıkıyor. Tarihin sonunun ilan edilmesine, “şampiyon belli ikinci falan da yok” denmesine alışık hale gelen biz 21. Yüzyıl insanları için her şey artık daha “normal” her komplo teorisi artık kendi karşıt teorisiyle beraber ortaya çıkıyor. 11 Eylül’ü Birleşik Devletler tezgâhladı diyerek bizde de birçoklarını peşinden sürükleyen Loose Change’in başına gelenler bunun en iyi örneğiydi.

“ We will fight for right to live in freedom”****

Nihayetinde, kahramanlar için diyerek başlayan, Amerikan bayrağı önünde çektiği klibinde, özgürlükten bahseden Paul McCartney’nin, şarkıyı kişisel bir şuursuzluk nesnesi olmaktan çıkarıp, toplumsal afazi aracına dönüştürdüğü görülüyor. “Savaşacağım” yerini “savaşacağız”a bırakıyor. İngiliz-Amerikan koalisyonunun çığırtkanı oluyor. Bir şarkı ya da şiir döneminin heyecanını, yönlendirilmiş, sonucuna fazla erken varılmış pek çok bilimsel yazıdan iyi anlatır. Bu şarkı, “geçiş dönemi”nin marşı; bunu 6 yıldır yaşananlardan sonra görmek daha kolay. Oğul Bush Irak’a silah zoruyla demokrasi götürürken dünyaya da özgürlükten böyle bahsediyordu. Dinlemekten başka umar yok.

http://www.youtube.com/watch?v=UTuBtVVRrbs

*“Bu bana tanrı tarafından verilen haktır.”

** “İyi bir Amerikalı ol!” günlük dilde kullanılan bir Amerikalı deyimi.

*** “Özgür yaşamak için savaşacağım.”

**** “Özgür yaşamak için savaşacağız.”

Erdem Güneş

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home